Ömer Kaya

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Featured Posts

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Evliyalar Sehri Bayburt

Hiç yorum yok :

BAYBURT EVLİYALAR DİYARI

Erenli(dudu zar tepesinde) Üç Hisarlı kale karşısında sahabe, i kiram abdal vehhab gazi türbesi. Erenli(dudu zar) köyü mahalle içinde Abdulvehhab gazinin halefi tabiin seyide Battal Gazi makamı. Erenli (Dudu zar) Abdal vah ab gazi türbesinin yanında tabiin Bey Böğrek(bamsi) ile yedi adet sahabe, i kiram mevcuttur. Erenli (dudu zar) tek çiçek tepesinde ahlât şahı Burhan ettin veli. Seydi Yakup köyünde sahabe, i kiram Eyüp sultan soyundan Yakup bin Ensariyyi türbesi Seydi Yakup köyünde sahabe, i kiram Eyüp sultan soyundan Yakup bin Ensarriyyi türbesi Kavacık köyünde sahabe, i kiram Abdullah el seyyie, i Halil Hz. Türbesi. Çayır özü köyünde sahabe, i kiram seydi halim bin Hatip Hz. Türbesi Karşı geçit köyünde sahabe, i kiram; lardan Zeyd bin Harise ile zeyd bin sabit.Ayrıca 9 adet sahabe,i kiram Kavacık köyünde sahabe, i kiram Abdullah el seyyid, Halil Hz. Türbesi Çayır özü köyünde sahabe, i kiram seydi Halim bin Hatip Hz. Türbesi Şehit Osman tepesinde 5 adet sahabe yatıyor. Masat köyünde dede korkut türbesinin yanında kazan han veli ve maksut efe türbeleri Iğdır köyünde veli Hz. Yerlice köyünde sahabe, i kiram Üzeyir ile beş adet yatır. Polatlar köyünde yediler. Masat köyünde dede korkut türbesinin yanında kazan han veli ve maksut efe türbeleri. Iğdır köyünde veli Salih Hz. Balca köyünde Hz. Ali’nin oğlu Muhammet Hanefi Hz. Türbesi. Merkez Ulu cami önünde kırk çeşmeler yanında Şeyhuniyye Meşihat Sadi Şeri, a el kebir, i Hz. Türbesi (Mevlana Hz. Lerinin öğretmen arkadaşı. Merkez ulu cami önünde kırk çeşmeler yanında Şeyhuniye Meşihat Sadi, Rüş Şeri, a el. el kebir,i Hz. Türbesi (Mevlana Hz nin öğretmen arkadaşı. Aydın tepe aşağı kırzı köyünde M.Muhammed Ekmelüdün baberti (Bayburt Hz leri Türbesi. Aydın tepe alaca köyünde karaburga Hz. Türbesi. Bayburt merkez imaret tepesinde şey huniye meşihat Necmettin’i kilen, i ekber, i Hz. Türbesi. Bayburt Merkezi imaret tepesinde Müsennifati kiram Evliya Çelebi Ali. Bayburt merkezi imaret tepesinde veli Veysel gavs, i necip Hz. Leri türbesi. Bayburt merkezi imaret tepesinde Şair zihni türbesi vardır. Veli şaban mahallesinde Şaban veli Hz leri türbesi. Üç hisarlı sur altında(Bayburt kalesi) evladı nebevi danişmendi Efruddin Hükümdar Hz.leri türbesi. Üç hisarlı sur altında (Bayburt kalesi) Müsannifati kiram’Ali efe (yani lakabıyla algo) Hz ile mine hatun türbesi. Üç hisarlı sur altında(Bayburt kalesi) karaman oğlu pir Ahmet Hz. Türbesi. Uzun gazi mahallesinde müsennifati kiramdan evladı nebevi şehit Ali Hz türbesi. Tuzcu zade mahallesinde Ahmedi zen cani, i Hz türbesi. Tuzcu zade mahallesinde 2 Abdul Hamit hanın damadı Ali Efendi Hz. Türbesi. Tuzcu zade mahallesinde Galer mevkiinde Arap baba Hz. Türbesi. Şeyhhayran mahallesinde müsennifati kiram Hayran veli Hz. Türbesi. 
Oruç beyli köyünde Veli İrşadı, i Hz.leri. Oruç beyli köyünde Veli Ağlar Hz. leri. Oruç beyli köyünde Veli Ahmet Hz.leri. Kale ardı mahallesinde seyit sadet, ı kiram Zevi ihtiram çağırtkan Hz türbesi. Kale ardı mahallesinde Veli Ahmet Efendi Hz. Türbesi. Kale ardı mahallesinde Veli Şaban Hz. türbesi. Kale ardı mah.sinde veli Mehmet Naim Efendi Hz türbesi. Gökçe dere beldesinde Akkoyunlu Fahrettin kutluğa beyi türbesi. Cayır yolu beldesinde ak koyunlu sancaktar beyi uzun hasan türbesi. Cayır yolu beldesinde şair hacı Hoca Efendi türbesi. Akşar beldesinde Oslu Osman Hz. Türbesi. Kop köyünde veli Ahmet Hz. leri türbesi. Zahit mahallesinde Zahidi Ceylanı Hz. Türbesi. Zahit mahallesinde sultan fahri Hz. Türbesi. Zahit mahallesinde Veli Hasan Efendi Hz. leri Türbesi. Ozonsu Köyünde Şair Celali Veli Türbesi Gümüş su Köyünde (Kitap-Siz) Veli Mustafa Hz. leri Türbesi. Aker Zade Ahmet Efendi ile Kum basar Zade Fahreddin Efendi. Ozan su Köyünde Şair Celali Veli Türbesi. Gümüş su Köyünde (Kitap-Siz) Veli Mustafa Hz. leri Türbesi. Aker Zade Ahmet Efendi ile Kum basar Zade Fahreddin Efendi. Saruhan Köyünde Hasan Hüseyin Dile balta. Saruhan Köyünde güllü hatun. Merkez Ulu Camii yanında Horasan-ı, Meşaik-i İzamdan Haydar Han (Hakan-i) Hz. leri türbesi. Dede korkut Hz. Türbesi. Şehit Osman türbesi. Bey böğrek bamsi beğrek türbesi. Bayburt ilimizde türbe çoktur. Ama önemini bilen yoktur onlar. Eskide kaldı. Şimdiyse tek temellim bu türbeleri ayakta tutmak, şimdiki gençler bu türbelerin anlamını bilmiyorlar. Buna çok üzülüyorum hepsinin bir anlamı var. Benim memleketimin görünüşü önce ALLAH, a hın ve sonra onların sayesinde, güzel ve temiz görünüyor. Bence bütün zatların değerini bilmek gerek onlar ALLAH, dostları onlar kadar olamayız. hepisinin bir hayat hikâyesi var. Mesela Ahmedi zen canin bildiğim kadarını sizlere ifade edeyim. Halk arasında “Kümbet” diye isimlendirilen bu yapı ilimiz Cumhuriyet İlkokulu karşısındadır. Yapının Ahilerden Ahmet-i Zen caniye ait olduğu bilinmektedir. Ahmet-i Zen cani İlhanlı hükümdarı Olcayto Hüdâbende Han zamanında, Emir Mahmut tarafından yaptırılan Mahmudiye ve Celaled din Hoca Yakut tarafından yaptırılan Yakutiye Medresesinde çalışmış, ilim ve kültür hareketlerinde şöhret bulmuş bir şahıstır. Yapının H.1200 tarihli onarım kitabesi vardır. Sekiz kenarlı bir poligon durumunda olan kümbetin içinde kare şeklinde bir mezar odası mevcut olup, çatısı piramit şeklinde yapılmıştır. Türbenin 1315-1325 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır. Mesela bey böğrek in hayatını kısaca şöyle anlatıyım. Bayburt’un 2 km. doğusunda bulunan Erenli köyünün batısında, şehirden bakıldığında görülen bir tepe üzerindeki yapı Dede Korkut Hikâyelerinde geçen en önemli kişilerden biri olan Bey Böğrek’e aittir. Halk arasında ziyaret olarak da bilinen bu mezar ve sonradan ilave edilen dikdörtgen şeklinde bir taş binadan oluşmaktadır. İnsanlara birçok nasihatte bulunmuştur. Birde dede korkut un hayatı kısaca şöyle, anlatayım bildiğim kadarıyla. İfade edeyim. İlimizin güney doğusunda merkeze bağlı 39 km. mesafedeki Masat köyünün hemen çıkışında yapılış şekli ve mimari tarzı ile çok eskilere uzanan ve halk arasında Ali Baba diye geçen türbe Ali Baba (Büyük Baba) anlamında kullanılan ve bütün Türk dünyasını yakından ilgilendiren, Dede Korkut’a ait olduğu söylenen türbedir. Türbenin üzerinde eski Türkçe 718 rakamı görülmektedir. Yapılış şekli ve kullanılan malzeme bakımından adı geçen kişiye aittir. Olabilecek karakterdedir. Anıt türbe Orhan Şair Gök yay’ın 1986 basımı Dede Korkut Hikâyeleri Kitabında resimli olarak yer almaktadır. Sünürlü kutlu beyin hayatı kısaca şöyle yazmak istiyorum. Ak koyunlu devletinin kurucularından Turalı Beyoğlu Kutlu Bey’e ait olan bu türbe kendisi tarafından yaptırılan caminin 30 M. doğusunda bulunmaktadır. Türbede kendisinin ve ailesinin mezarları bulunmaktadır. Türbenin özellikle Şah Tahmasp’ın bu bölgeye yaptığı tahribatlar nedeni ile bir bölümü yıkılması kitabelerin tahrip oluşu sebebi ile yapılış tarihi hakkında bir bilgi mevcut değildir. Ancak Kutlu Bey’in 1389 yılında öldüğü bilindiğine göre türbenin bu yılda yapıldığı sanılmaktadır. Yine bu türbede bulunan bir başka kitabe 1659/1660 M. (H. 1070) yılında onarım gördüğü sanılmaktadır. Çok fazla bilgim yok bu kadarını biliyorum. Ayrıca ben memleketimin bazı sırlarını cözmek isterim niye diye sorarsanız. Çünkü Bayburt ta yaşayan gençlerimiz pek merak etmezler acaba Bayburt nasıl bir memleket tir tir. Bende kısaca yazmak istiyorum gelki Bayburtlu yazarlarımız araştırmışlar çok da memnun kaldım. En güzelini yapmışlar yazarlarımızın elleri der görmesin kalemleri daim olsun diyorum. Her beldenin bilinmeyenlerinin ve sırlarının olduğunu büyüklerimizden duymuş veya dinlemişizdir. Bayburt Tarih ve Kültür Şehri olmasının yanı sıra tarihe mal olan, manevi değer sahibi kişilerinde yaşadığı bir belde olduğunu unutmamak gerekir. Birçoğunun ismi ve tarihi bilgileri günümüzde bilinse de, ziyaret şeklinde olup ta ismi hala bilinmeyen geçmişe ait mezar ve türbelerin olduğunu kabul etmek gerekir. Ben bunlardan birisini şöyle yazıyım, mesala zatlarımızın bir tanesi hayattayken ne yaparmış. Çocuklarımızın huysuz olanların huyunu kesermiş nasıl diyecekseniz şöyle. Boynuna kem takar huysuz olanların huyunu kesermiş onun duası da varmış. Boşuna kem takmazmış ama söylentilere göre gerçekten işe yararmış. Şimdiyse böyle bir şey artık yok onlar geride kaldı. Şu anda bu yatır. Tuzcu zade mahallesi imaret tepesi civarında bulunan ve eskiden günümüze kadar gelen ve “Huy kesen” ismiyle bilinen ziyaret yerinin içerisinde birkaç tane mezar bulunuyor. Mahalleli eskiden yaramaz ve huysuz olan çocuklarının boynuna “kem” takar ve Cuma günleri sela ezanlarından önce üç kez türbenin etrafında dolandırırlarmış. Söylentilere görede çocukların huysuzlukları düzelirmiş. Tabii ki birçok zatımızın kendine has güzellikleri varmış. Bunları anlatmakla olmuyor. Yaşayıp göreceksin ki onların değerini bilesin. Ayrıca Bayburt ta ki bu güzellikleri korumak gerek onlara saygı duymamız lazım. Benim belediye başkanımızdan sayın hacı Ali Polat hocamızdan bu türbelere iyi ve güzel bir şekilde korumalarını istiyorum. Bunlara zara gelmesini istemeyiz. Bizlerden sonra çocuklarımızın da bunları bilmesi gerek. Bir deyimle kapatmak istiyorum. Hani ne derler sen değer bilmessen bırak karşında ki değerini bilsin. Bizlerse gelecek nesilere bırakalım ki bizim türbelerimizin onlar için ne kadar değerli olduğunu anlasınlar. Bu bilgileri bana veren abimize çok teşekkür ederim. 

Zehra Okur




9 Temmuz 2016 Cumartesi

Ya sen nasil bi varliksin dayi

Hiç yorum yok :

Aile Ve Çocuk

Hiç yorum yok :


Aile denilince akla gelen ilk şey çocuklarımız, Bizler çocuklarımız için ne yapıyoruz. Toplumda önceden kadınlar, ‘çalışan’ ve ‘ev hanımı’ şeklinde tanımlanırken, günümüzde bu ayrım ortadan kalktı. Bunun yerine ‘çalışan’ ve ‘çalışmayan’ kadın kategorisi kullanılmaya başlandı. Biz de bu kategorilerde yer alan kadınların yanlış algılarını değiştirmeye çalışacağız. Ev hanımı statüsü bugün her iki grubu da kapsar hale geldi. Zira dışarı da işçi veya işveren olan da evin de oturan da aslında evinin hanımı. Fakat kimisi ‘hanım’ kelimesinin büyüsüne fazla kapıldığı için midir bilinmez, eşinin gönlündeki ‘sultan’ makamını unutarak kendisini ev işlerine kaptırıveriyor. Öyle ki, gün kızıl örtüsüne bürünüp uzaklaşırken o, hâlâ bir şeyleri temizleme telaşında oluyor. Çocuğuyla ilgilenmeyi bile çoğu zaman temizlikle eş tutuyor. “Ben iyi ve ilgili bir anneyim. Çocuğumun üstü başı tertemiz! ” cümleleri de buna tanıklık ediyor çoğu zaman. Oysa çalışanıyla çalışmayanıyla bütün ev hanımları bilir ki, ev işi nankördür! Sanki dün bir dolu kimyasal temizlik malzemesi içinde çırpınarak pırıl pırıl yapılan ev orası değildir. Hal böyle olunca bu temizlik fiili her gün aynı şekilde tekrar ediliyor. Ne deterjan kokuları arasında Rahman’ın hediyesi çocuğun kokusu duyulabiliyor ne de banyodaki aynanın lekesi kadar yavruların kalbindeki boşluk düşünülebiliyor. Adeta eşyanın hizmetçisi haline gelen kadın, kendi çocuklarını bile unutuyor. dünyada ikinci plana atamayacağı annelik rolünü unutuveriyor. Ve sonuç ne oluyor: Bir hiç tekrar tekrar hep başa dönüyoruz. Çocuklarımıza vakit ayıramıyoruz. Dikkat ettiğim husus şu sadece iki bayramda çocuklarımıza vakit ayıra biliyoruz.23 Nisan ve 19 Mayıs da sadece ve sadece vakit ayıra biliyoruz. O zaman çocuklarımızın var olduğunu hissedebiliyoruz. Peki neden? Ev işi ve çocuk bakımı yüzünden kendini geliştirmeye fırsat bulamayan kadınların sayısı da az değil. İyi bir evlat yetiştirmek için dahi kitap okumayan, evinin içerisinde bile olsa fikir ya da fiil üretmeyen kadının hanımlığı sadece dört duvar arasında kalıyor. O evde dururken çocuklar okulda, eş ise işi gereği girdiği ortamlarda yeni şeyler öğrenerek kendini geliştiriyor. Fakat eve döndüklerinde bu birikimi aktaracak bir muhatap bulamıyorlar. Bu da zamanla aile içi iletişimsizliğe sebep oluyor. Gerisi acı ama bilindik bir hikâye: Yıllar geçtikçe eşini beğenmemeye başlayan çocuklarını bile görmek istemeyen beyler, annesini, kutsalını küçümseyen evlatlar ve kendine güvenini yitirip amaçsız kalan bir kadın… Acaba ondan mıdır ki, kendilerini hep suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Acaba ben çocuk yetiştiremiyor muyum gibi düşüncelere kapılıyorlar. Aile denince akla gelen ilk şey bir yuva kurmak şu bir gerçek ki, yuva kurmakla olmuyor. Eğerki, o ailede çocuk varsa önce nasıl yetiştirebileceğini bilmeli terbiye nasıl verilir. O ailede çocukla nasıl diyoluğa girmelidir. Bunları bilmek lazım, Her şeye sahip olduğu halde mutsuz olan çocuklarda ne gibi eğitim hataları yapıyoruz? Çocuğun asıl ihtiyacı nedir? “Çocuğum için her şeyin en iyisi olsun diyorsanız önce eğitim almamız mı lazım” derken doyumsuz bir çocuk mu yetiştiriyoruz? Bütün bu soruların cevapların da kendimizde de arayalım, sadece bayramlarda aklımıza gelmesinler.
Şahit olduğumuz şu gerçeği gördük,23 Nisan da çocuklarımızın ne kadar neşeli olduğunu ve bir o kadar da sevinçli bir ortam gösterdiklerini gördük Anne ve Babalarının karşısın da çok mutluydular bu dünya onlarındı sanki sadece bayramlarda değil de normal hayat yaşantımızda da çocuklarımızı unutmayalım onlara öğle bir sevgi ve şefkat gösterelim ki, bir ömür boyu mutlu ve mesut olsunlar Anne ve Babadan örnek alsınlar. Bizlerde çocuk olduk. eğerki bizler yaşamadıysak onlara yaşatalım çocukluklarını Bir çiçeği evinizde nasıl sulayıp bakıyorsak solmaması için kendi çocuklarımıza da öğle davranalım sevgimizi eksik etmeyelim.

Zehra Okur

Bayburt Yöresine Ait Tozlu Kültürü

Hiç yorum yok :

UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ TARİHİ ESERLERİMİZ

Bayburt, kuruluşu milattan öncelere dayanan çok eski bir yerleşim merkezidir. Geçmişten gelen bu kültür değerlerimizin gelecek nesillere aktarılması önemlidir. Çünkü kendine has olan bu kültür, Bayburt’u Bayburt yapmaktadır. Kültür ancak kendisini taşıyan insanlarla yaşamaya devam eder. Bu durumda Bayburt’un kültür dokusunu bekleyen iki tehlike vardır. Bunlar; biri Yok olması ikincisi de Yozlaşmasıdır. Kültür özelliklerimizi yok olma ve yozlaşmadan korumak ve gelecek nesillere ulaştırmak için en önemli işlerden biri; kent arşivi ve müzesi kurmaktır. Bayburt arşiv ve müzesi her türlü araştırma yamaları ve öğrenmek için özellikle ‘Genç nesil’ yaşadıkları kentin geçmişini tanımaları ve araştırmaları için önemli bir kurumdur. Çocuklarımızın Bayburt tarihini araştırmaları yaptıklarında kendilerinin bilgilendirilmesine büyük katkı payı olur. Bayburt’ta tarihi eserlerimize artık bir yer verilmesi gerekir. Öncelikle bir müze yapılmasını arz ediyoruz. Bayburt’umuzun tarih kokan bir il olduğunu bile bile bazen kabullenemiyoruz. Sebep belki de cahillikten. Çoğu zaman başka illerde müzelere gittiğimiz de, eskiye dayanan tarihi giyecekler ve eşyaları görüyoruz. Ve tarihi mekânların değer verildiğini fark ediyoruz. Fakat Bayburt’ta bu özelliğe önem verilmiyor. Dikkatimizi çektiği kadarda üzülüyoruz. Neden bizim de tarihi eserlerimize önem verilmiyor ki, çok mu fazla bir şey bekliyoruz acaba? Bayburt sarı taş evleri ve camilerini onarmalarını kültürümüze katmaları gerekirken tam aksine yok olmasını seyrediyoruz.
Birde şöyle düşünelim? Bayburt’ta bir müze düşünelim acaba nasıl bir hayat kavramı olurdu. Mesela Kent müzesi, yüzyıllar boyunca yaşadığımız kentimizde yaşayan insanların hatıralarından oluşur. Büyük dedelerimiz ve ninelerimizin kentimizde nasıl yaşıyorlardı ve hangi kıyafetleri giyiyorlardı? Günlük hayatların da nasıl hayat tarzları olurdu? Hangi aletleri kullanıyorlardı? Yüzyıl önce Bayburt nasıl görünüyordu? Kısaca ziyaretçilerimiz İlimizde ki bu müzeyi gezerek kentimizin geçmişini ve neler yaşandığını daha iyi tanıyacaklarına inanıyorum.
Köy evlerinin artık yavaş yavaş yok olduğunu ve ninelerimizin Bayburt'un özellikle köylerinde çiftçilikle uğraşan bayanların tercih ettiği çar ya da çarşaf olarak bilinen örtüler kullanırdılar. Şimdilerdeyse tamamen eskiden eser kalmamış gibi ayrıca insanlarımızın kullandıkları tahtadan yapılan eşyaların yok olduğunu da ifade ediyorum. Köylerde kullanılan tahta yayıklar, güveçler, tahta kaşıklar, bakır siniler ve bakır bardaklar dahası yok olmaya yüz tutmuş sayamadığım tarihi şeyler. Öyle bir hayal edelim ki; eğer tarih kokan bu ilimizin yok olmasına göz yumarsak bir daha bu dokuyu bulamayız diye düşünüyorum.
Mesela Bayburt’ta en çok hangi eşyalar ve giysiler meşhurdu eskilerde? Annelerimizin örtündüğü ihram, dedelerimizin giydiği şalvarlar, kara lastikler, başlarına örttükleri dokuma kulluklar (Külahlar) , keçe yelekler, bunların hiç biri şu an yok. Unutulmaya yüz tutmuş bu tarihi eserlerimizi yok olmasına izin vermeyelim. Elele verip turistlik bir il olmasını sağlayalım, gelecekteki gençlerimize ve çocuklarımıza bırakacak tarihi miraslarımızı bırakalım. Bizlerinde o günleri unutmadığımızı bilsinler.
Bayburt’un köylerinde ki, kalelerimiz ve eskiye dayanan camilerimize bakım ve onarım gerek, bunuda gereken mevkilere söylememiz lazım, tarihçemize değer verilsin istiyoruz.
Kadınlarımızın giydiği giysilerden örnek verelim.


  1. Başlık, Yazma
  2. Üçetek
  3. Kemer
  4. İçlik
  5. Şalvar
  6. Çorap
  7. Yemeni 


Artık bunlar yok müzelerde bile göremiyoruz. Bayburt’ta bir müze olması gerek bu saydıklarım bir müzede sergiye açılırsa geçmişte neler giyinirdi gençlerimiz de bilirdi. Erkeklerin Giydiği yöresel giysilerimiz.


  1. Başlık, Fes
  2. Cepken 
  3. Köstek
  4. İçlik
  5. Şal Kuşak
  6. Zıvga
  7. Yün Çorap
  8. Çapula
  9.  Yağlı  
  10. Mendil. 



Zehra OKUR

Kalpten Gelen Derin Hissiyatlar

Hiç yorum yok :

Allah’a Giden Yol.      

 Öncelikle tüm kardeşlerimi selamlıyorum. Allah’ın selamı üzerinizde olsun.

Eğer bir insanda Allah korkusu varsa Allaha giden yolu bilmeli. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hiç kimseye bir şey anlatamıyoruz. Yıllar önce yaşlı bir amca sokakta yürürken oyun oynayan çocuklarla karşılaşır. O çocuklardan bir tanesine şöyle bir soru sorar: “Çocuğum Allah kaç tane?” Çocuk amcanın yüzüne bakarak “anlamadım seni amcacığım” der. Amca:” vah vah yavrum sen, Türk müsün? Diye sorar. Çocuk,” evet ben Türküm niye sordunuz ki?” “Sana Allah kaç tane sordum cevap vermedin” der. “Senin annen ve baban sana hiç Allah’ı anlatmadılar mı? “Yok, amcacığım sen bana anlatır mısın nasıl biri” “Tabi ki oğlum anlatırım” der. “Senin adın ne? Ali der çocuk.

Çocukların oynadığı mahallede ki, caminin havlusuna gelirler orda beyaz sakallı nur yüzlü bu amca tüm mahallenin çocuklarını toplar başına ve Allaha giden yolu bunlara anlatmaya başlar. “Allah Dünyayı ve insanları yaratan kişidir. Bizler onun kuluyuz. O ol dediği zaman olur.” Yaradan ve var olan Allah’ın adıyla diyerek başlar anlatmaya çocuklar bir merakla dinlemek isterler. Allah (cc) bizlere Müslümanlığı öğretti. Nasıl namaz kılınır. Nasıl oruç tutulur. Nasıl zekât verilir. Nasıl hacca gidilir. Allah birdir” başta bunu bilmeliyiz.

“Şimdi size önemli dini bilgileri öğretmeye çalışacağım beni iyi dinleyin çocuklar. Size biri sorarsa Müslüman mısınız? Sizde evet “Elhamdülillah Müslümanız” diyeceksiniz. Çünkü biz müslümanlara bu soruyu kabirde ve dünyada soracaklar. Ayrıca Hac ne demektir? Bunu kısaca anlatayım: Hac Müslümanların gidip de ziyaret ettikleri yer. Kabey’i münevvere orası dünyanın tam ortası oraya, gidip hac görevlerini yapıyorlar.

Şimdi kabirde ve dünyada sorulacak sorular? 1:Rabbin kim(Rabbim Allah). 2:Peygamberin kimdir.(HZ.Muhammet Mustafa). 3:Dinin Nedir.(Dinim İslam) 4:Kıblen Neresidir.(Kabe”i Şerif) 5:Kitabın Hangi Kitaptır.(Kuran”ı Kerim). 6:İtikatta Mezhebin Nedir.(Ehli Sünnet ve Cemaattir.). 7:Ehli Sünnet ve Cemaat Ne demektir? (Peygamber Efendimiz ve Sahabesinin gittiği yoldur.) 8:İtikat,da İmamın kimdir? (İtikat,da Mezhepin İmamın.Muhammet Ebu Mansur El maturidir.) 9:Amelde Mezhepin Nedir?(Hanefi Mezhepidir.) 10:Amelde Mezhep İmamın Kimdir?(İmamı Azam Ebu Hanifedir.) 11:Kimin Zürriyetindensin (HZ.Adem a.s.zürriyetindeniz). 12:Kimin Milletindensin.(İbrahim a.s’ın Milletindeniz). 13:Kimin Ümmetindensin(HZ. Muhammet s.a.v ümmetindenim).

“Evet çocuklar benim sizlere anlattığım bu önemli notları beyninizin bir tarafına kayıt edin der.” Çocuklardan Ali: “Amcacım bu bize anlattıklarını en çok hangi kitaplarda bulabiliriz?” Bu yaşlı adam “öncelikle Kuran’ı Kerimden ve dini Kitaplardan… Sonrada Ailelerinizden” der. Bunları dinleyen çocuklar “ama bizim ailelerimiz bilmiyor ki, bilselerdi bizlere anlatırdılar demek ki, bilmiyorlar.” Yaşlı amca “peki sizler ailelerinize öğretseniz nasıl olur. Bu gün ben size burada ne anlatıysam sizlerde anne ve Babalarınıza anlatı verin” der. “Ama tabi ki önce ailelerinize bir sorun acaba niye ve neden sizlere Allah’a giden yolu anlatmamışlar. Bir onu öğrenin ve ilk sorunuz evimizde Kuran’ı Kerim var mı, sorun ve namazlık.” Çocuklar “namazlık nedir?” Diye sorarlar. Bizler neredeyiz şuan diye sorar. Hepsi bir ağızdan “Camideyiz” derler. İşte önemli sorularınızdan biri camilerde ne yaparız. Çocuklardan bir tanesi “amcalar girip oturuyorlar” der. “Peki, sen hiç Caminin içine girdin mi?” ? “Yok girmedim.” Hadi bakalım şimdi Caminin içine gireceğiz. Ama bir sıkıntımız var. Nedir o bizlerin abdest alması lazım, “nasıl yani” sorar çocuklar. Önce çeşmenin başına gidelim ben ne yaparsam sizde onu yapın. Çocuklar meraklı gözlerle yaşlı amcayı izlerler. Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlar abdeste. Üç defe ellerini yıkar. Üç defa ağzına su verir. Üç defa buruna su verir. Üç defa yüzünü yıkar. Üç defa önce sağ kolunu sonra sol kolunu yıkar. Başına mesh eder. Kulakların içine ve arkasına mesh eder. Sonunda önce sağ ayak sonra sol ayak yıkanır. İşte çocuklar abdest bu şimdi caminin içine girelim yüzümüzü kıbleye dönelim. “Kıble nedir?” diye sorar çocuk. Kıble Kâbe’mizdir.

“Anlatayım camide imam kıldırır namazımızı çoğunlukla, fakat ben size öğretmek amacıyla bu gün ben kıldıracağım” der. Çocuklar meraklı gözlerle yaşlı amcaya bakıyorlar. “Amca ama siz namaz sürelerini de bilmiyorsunuz?” der. Tabi ben unuttum önce sizlerin Kuran’ı Kerimde ki, süreleri bilmeniz lazım camın önünden Kuran’ı alır. Çocuklara bakın bu size bahsettiğim Kuran’ı Kerim der.

Euzubillahhimineşşeydanirracim Bismillahirrahmanirrahim diyerek kuranı okumaya başlar. Çocuklar O kadar duygulanır ki, kimisi ağlıyor kimisi meraklı gözlerle bakıyorlar yaşlı amcanın yüzüne. Bir tanesi hemencecik sürelerin birini ezberliyor. “Peki, amca Namazda bunlar mı, hep okunuyor.”” Evet, çocuğum bu okuduklarım Namazda okunur. Sizlerde öğrenince okuyup kılacaksınız.” Amca Kıbleye dönerek başlar namaza, çocuklarda onu takip ederler.

Camiden çıkınca sorarlar “amcaya hangi vakit gelinir camiye? İşte güzel bir soru beş vakit” der.

Şimdi beş vakit ne onu öğretiyim, Sabah Namazı. Öğle Namazı. İkindi Namazı. Akşam Namazı. Yatsı Namazı. Bunların belirli bir saatleri var. O saatlerde camiye geliriz ha bu arada evlerimizde de kılınır” der. “Evlerimizde de kıblemiz bellidir unutmayalım. Ezan’ı Muhammediyenin ne olduğunu biliyor musunuz?” Çocukların hepsi bir ağızdan “hayır bilmiyoruz.” Beş altı tane çocuk yaşlı amcayı usanmadan bıkmadan dinliyorlar.

“Şimdi iyi dinleyin birazdan İkindi Ezan’ı okunacak. Okunduktan sonra erkekler camiye gidecekler. Bizlerde gideriz.” O gün çok güzel şeyler öğrenirler.

“Birde çocuklar sizler Ramazan Bayramını ve Kurban Bayramını, biliyor musunuz? “Evet, onları biliriz. Fakat açıklamasını yapar mısınız” “Tabi ki yaparım önce Ramazan Bayramı gelir. Oruç hiç tuttunuz mu?” “O ne ki?” soralar. “Oruç Müslümanların yılda bir ay tutukları oruçtur. Bu Allah’ın emri, sadece Allah’ımız emrettiği için tutarız. İmsak vaktinde sahura kalkarız.” “Sahur ne demek? ”Sahur gece yediğimiz yemektir. Yemeğimizi yer Namazlarımızı kılar yatarız. Bir daha akşam Namazı okunana kadar hiç bir şey yemiyoruz ve içmiyoruz. Ezan’ı Muhammediye okunduktan sonra iftarımızı yaparız.” “ İftar ne demek?”” İftar eskiden top patlatırmışlar. Ezan’ı Muhammediye okunduğu sıra, o zaman herkes oruçlarını açar. Yemeklerini yerler şimdilerde artık top atmıyorlar. Ramazanın sonunda fitre veriyorlar.” O ne ki?” Diye sorar çocuklar. “O da fakire fukaraya verilen para. Ailede kaç kişi yaşıyorsa onların adına para verilir. Bayram Namazı Ramazanın otuzuncu günü kılınır. Sabah Namazından sonra saat altı gibi kılarlar. Sonrada evlerimize gideriz sabah kahvaltısı yaparız. Bayramlıklarımızı giyeriz önce büyüklerimizi görmeye gideriz. Tam Üç gün Bayram olur.

“Çocuklar peki amcacım kurban Bayramını da anlatır mısın bizlere.” “Evet anlatırım. Kurban Bayramı tam dört gün sürüyor. Onda da sabah altıda Bayram Namazı kılınır. Tıpkı Ramazan Bayramı gibi fakat kurban Bayramının bir özelliği var. Nedir? Kurbanlar kesilir fakirlere et dağıtılır özellikle kurban kesemeyenlere verilir. Dört gün boyunca kurban kesilir. Çocuklar anlattıklarımdan memnun musunuz” der. “Hepsi birden “evet ailelerimiz bizlere hiç bunları anlatmadılar.””O zaman şimdi sizlerde akşam ailelerinize anlatırsınız.” Çocuklardan biri “benim ailem bunların hiç birini bilmiyor ki” der. Amca o zaman “sen anlat onlara belki onlara da anne ve babaları anlatmamıştır olamaz mı” “Anladım tabi ki sizin bizlere anlattıklarınızı bizlerde ailelerimize anlatacağız.”

Ali o gün yaşlı amcanın anlattıklarından o kadar duygulandı ki, akşam babasına nasıl anlatacağının hesabını yapar. Akşam eve gelir ve ailesine “sizlere bir şeyler anlatacağım” der. Babası “seni dinliyoruz oğlum hadi anlat dinliyoruz.” Ali şöyle bir bakıyor nasıl anlatacağının hesabını yapıyor. Babası “hadi seni dinliyoruz dışarıda sana bir şey mi dediler.” “Yok, babacım ama çok önemli beni hep dinleyecek misiniz? Evet, niye dinlemeyelim ki,” “Tamam şimdi anlatıyorum. Babacım bizim evde Kuran’ı Kerim var mı? “Oğlum bu nerden çıktı” der. “Peki, Namazlık var mı?” babası şaşırır “iyide oğlum sen şimdi ne demek istiyorsun.” “
Babacım sizler bana Allaha giden yolu niçin anlatmadınız ki?”

Babası ve annesi donup kalıyorlar ne diyeceklerini bilemiyorlar “iyide oğlum şey biz bizde tam bilmiyoruz ki” Ali babasına “babacım yarın ilk işimiz kitapçıya gideceğiz”” Niçin oğlum gidiyoruz? “”Ben Kuran’ı Kerim alacam” der. “Peki, oğlum gideriz namazlık da orda satılır mı? Babasının kafası iyice karışır “hayırdır oğlum sen bunları nerden duydun” “duymadım babacım öğrendim.”

Ertesi günü kitapçı ya giderler arkadaşlardan bir kaç tanesi de orada görür. Kitapçı bunlara “evet buyurun ne istemiştiniz?” Çoçuklar birbirlerine bakarak “şey biz Kuran’ı Kerim alacaktık.”Dükkânın sahibi tabi ki birer tane Elifba cüzü ve Kuran’ı Kerim verir. Ali “bu ne ki?” der. “Bu da cüz, önce bunu okuyacaksınız bundan öğreneceksiniz ve sonra Kuran’ı kerime geçeceksiniz.” Tam dükkândan çıkıyorlardı ki, yaşlı amcayla karşılaşırlar,” hayırdır çocuklar?” “bizler cüz aldık. Kuran’ı öğrenmek için amcacım sen bizlere doğru yolu öğrettin çok sağ olun” yaşlı amca gülümseyerek, “Ali bu bey kim?” “babam” “ya öylemi peki babanla konuştun mu, evet biraz”” tamam anladım.”

Ali “bizlere kim öğretecek cüzü” “tabi ki caminin hocası” çocuklar koşarak camiye giderken yaşlı amca bağırır “heyy çocuklar abdest almayı unutmayınız.”

Ali o gün o kadar sevinçliydi ki, babasıyla mağazaya giderek namazlık alırlar. Dükkân sahibi renga renk namazlıklar çıkartarak “hangisini istiyorsun diye sorar.” Ali babasına dönerek hangisini alıyım diye sorar babası ağlamakla meşguldu. “Ali babacım ne oldu?” “Gözüme bir şey kaçtı da sen birini beğen oğlum.” Sonra geri dönerek “iki tane daha alabilir miyim?” “Evet, gel al” annesine ve babasına da alır.

Elifi beyi öğrenmeye çalışan Ali birde namaz kılmayı da öğreniyor. Babası oğlunun bu haline şaşırıp kalıyor ve oğluna “oğlum beni affet ne olur. Ben sana babalık yapamadım özür diliyorum, beni affet” der. Ali babasına dönerek “senin hatan değil ki, dedemlerin hatası onlar sana öğretmemişler ki”

Baba oğul aralarında karar vermişler. Allah’a giden yolu öğrenecektiler. Ali babasına yaşlı amcanın onlara anlattıklarını tek tek anlatmaya başlamış. Her gün babasıyla camiye giderek doğru yolu bulduğuna inanıyordu. Ali’nin anneside oğluna özenerek hem namaz kılıyordu hem de Kuran’ı öğrenmeye çalışıyordu. Annesine öğle güzel şeyler anlatıyordu ki, annesi hem ağlıyor hem dinliyordu. Çok etkilenmişti her sabah oğlu ve eşiyle sabah namazına kalkıp hiç aksatmadan beş vakitlerini de kılıyorlardı. Ali büyüyünce imam olmak ve çocuklara Kuran’ı kerimi öğretmek müslüman kardeşlerine dini bilgileri öğretme istiyormuş. Arkadaşlarına bir gün “ben büyüdüğümde en büyük hayalim imam olmaktır” demiş. Ali’nin hayali çok güzel ama arkadaşlarının tepkisi onu çok üzmüş. “Neden niçin ve niye bana böyle tepki gösterdiniz. Arkadaşlar bence imamlık çok güzel bir duygu ailem bana bu konuda büyük destek veriyorlar” demiş.

Bir çocuk ne kadar büyük hayaller kurarsa o kadar gerçek olurmuş. İşte Ali’nin de kendine göre güzel hayalleri var. Hiç bir şey bilmeyen dini bilgilerden mahrum kalan o kadar çocuklarımız var ki, Allah’ım yar ve yardımcıları olsun. Ali de o çocuklardan biriydi işte. Allah’a giden yolu bir yaşlı amcanın sayesinde öğrenmiş oldu. Ali’nin ailesi oğluyla gurur duyuyordu. Çünkü kendi aileleri onlara doğru dürüst hiçbir şey öğretmemişti ki,kendilerinin bilmediklerini Ali onlardan önce öğrenmişti ilk başlarda biraz garip gelse de ailesine ama çocuklarının gelecekte güzel duygularla büyümesini sağlamak onların göreviydi.

Kimi insan doktor olur. Kimisi öğretmen. Kimisi Mühendis, eeee bizim Ali de cami hocası olmak istemiş. Ne var bunda yani. Allaha giden yolu bulmak kolay değil. Eğer ki, içine biraz olsun Allah korkusu işlemişse işte o zaman, o insanda çooook güzel duygular olur. Bunu sakın unutmayalım.

Tüm müslüman kardeşlerimizinde güzel duygular yaşaması dileğiyle.

   Zehra okur

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Gecen Seneler

Hiç yorum yok :




Kayıp Olan Yıllar.          

 Seneler geçse de bizim için çok şey kaybolmuştur. Kayıp olan yıllarımızı geri almamız mümkün mü, bir düşünelim ne yapabiliriz.

Geçmişte, iyide olsa kötü olsa bir şeyler yaşadık. Memleket meseleleriyle uğraştık. Geçmişimizi unuttuk maalesef. Nerden geldik nere gidiyoruz. Hiç aynaya baktık mı? Bir dönüp bakmak lazım, kimdik kim olduk. Yaş ilerledikçe geçmişte yaşadığımız yılları unutuverdik.

1978 yılları hatırlıyorum da; ne hayat yaşamışız. Ana -baba korkusu, ağabey- abla korkusu, başta ALLAH korkusu vardı. Şimdilerde hiç korku yok, her kes kendi derdinde. Önceden açı- toku bilirdik. Komşuluk bilirdik. Kapılarımız akşama kadar açık kalırdı. Misafirsiz kalmazdık. O zaman komşuluk vardı. Şimdi bakıyorum da kimse kimseyi tanımıyor. Paran varsa, zenginsen tanınır itibar görürsün, yoksa görmemezlikten geliyorlar. Ah! Kaybettiğimiz yıllar. Hani o yıllar? Biri dese ki o yılları yaşayacağız; Allah derdim!

Mesela komşumuzdan haberiniz vardı. Mahallemizde kimler yaşardı bilirdik. Kim hasta kim sağ, kim ölmüş kim doğmuş bilirdik. Kimin evinde bir kaşık çorba pişse komşusuna ikram ederdi. Komşunun çocukları evlerden çıkmazdı. Cumartesileri televizyonda sinema var. Toplanır komşuya giderdik. O zamanlar nerde her evde televizyon. Yok, bu el bu yabancı kimse bilmezdi. Elde gelir mahalleye uyum sağlardı. Nice komşularımız vardı öyle. Şimdi insanlar, hep el hep yabancı… İnsanlar birbirine yabancı. İnsanlar birbirinden korkar oldu. El etek çekti komşuluk, muhabbet bizden. Sadece şekillere bakar olduk. “Ye kürküm ye” dünyası. Varsa bir mevkiin var itibarın!

Geçmişimize bir nevi sünger çektik. Gelecek derken; ne geleceği yakalayabildik ne de geçmişimizle kaldık. Ne yeşerdik ne de bir gönle gire bildik. Pirinç alalım derken evdeki bulgurdan olduk. Bizimki bu hesap… Ne zamanı yakalayabildik. Ne zaman bizi bekledi.

Yakalayamadığımız zaman içerisinde uçup giden değerlerimiz… Elimiz de kalan sadece yozlaşmış bir gençlik ve maddeci insanlar topluluğu. Menfaat kemiklerimize işlemiş. Menfaatsiz hiçbir işimiz yok. Al gülüm ver gülüm.

Vazgeç gönlüm artık insanlarda değer aramayı. Vazgeç bu vefasız dünyadan ve içindekilerden.

Aç gönlünü Mevla’ya. Kucaklasın seni ebediyet. İşte, o zaman ıstırabım diner belki…

Bir gül bahçesine girercesine…

Zehra Okur

5 Temmuz 2016 Salı

Manidar Bir Kadindan Özenli Cümleler

Hiç yorum yok :














BİR BEDEL


Dostluğa layık olan hakkıyla sevmesini bilendir. Sevmek, güzeli sevmek değil sevdiğini güzel görmektir. Dostluk hep almak değil vermesini bilmektir.
Bir bedel ödemek insanın içten duygularıdır. Dostluk iyilik gördüğünde değil kalbinde olmalıdır. Ne dökersin onu yaşarsın, eline aldığın bir bardak su onu bile içemezsin tıkanırsın, yutkunmakta zorluk çekersin. Sanki sırtına yumruk yer gibi olursun. Bu mu insanın yaşantısı? Gerçekleri görmek çoook uzaklarda. Bizler insanların duygularının ne olduğunu bilmeden yaşıyoruz. Kimi aç kimi tok bu mu insanlık? Hayır, biz bir bedel ödüyoruz. Ne demiş atalarımız: “Komşun aç yatarken sen tok yatma.” Bir çocuğun aç durması bin insanın aç durması demektir.
Biz neyiz? Yaşamayı bilmeyen birer cani olduk. Hepimizin hakkı, vatanı sevmek millete hizmet etmek, ne içten gururdur. Farkın damıyız acaba işte buna bedel diyorlar. Yerden aldığın bir ekmek zaman zaman
İçini sızlatır. Neden niye kelimeler boğazımızda düğümlenir. Bir gün olur ki sizde aç kalırsanız. Sizde bir bedel ödersiniz.
Hayat bu ya bazı şeyleri görmekten gelemezsiniz. Birde geri dön bak neler neler bırakmışız. Gelecekte çocuklarımızın bizden örnek almaları gerekirken aksini yapmalarını izin vermeyelim. Türkiye bizim sahip çıkalım. Onların önlerinde çok daha güzel günler olmalı. Bizleri değil kimsesizleri ve fakirlerin yoksulların kalbini kazanalım. Bazen düşünüyorum; bir dilim ekmekte olsa bunu paylaşmayı bilmeliyiz. Her zaman bir bedel ödüyoruz. Ne demişler:” Kalp kırmayan, kırılmayan, kırılsa da yıkılmayandır.” Yıldızlar bazen görünmezler. İnsanlarda birer yıldıza benzerler, onlar görünmeseler de onların var olduklarını bilirsiniz…
Lafla değil yürekle bağlıdır bir insanın kalbi. Yalnız kalmadıklarını bilmelidirler. Biz insanız. Hak ettiğimiz şeyi yaparız. Bu ramazanı hayırlara vesile olsun dileğimle bütün Müslümanlarımızın ramazan bayramini kutlarim.


Zehra OKUR